Yapı Kredi Yayınları tarafından basılmış olan Orhan Pamuk'un son kitabı Kafamda Bir Tuhaflık 466 sayfadan oluşuyor ve ardından karakter dizini, kronoloji ve hikayedeki ailelere ait bir şema ile son buluyor.
Kafamda Bir Tuhaflık, İstanbul'da bir boza satıcısı olan Mevlut'un hayatı, yaşadıkları, düşündükleri ve hissettikleri üzerinden aslında 1968'den 2000'li yıllara dek uzanan çok önemli bir süreci ve dönemi pek çok açıdan okuyucuya aktarıyor. Mevlut'un dışında birçok iç içe geçmiş hikaye ile birçok noktaya dokunabilen yazar enfes bir roman sunuyor.
Verdiğim bu bilgilerle genel bir hat çizdiğimi düşündükten sonra biraz romanın ismi ve içeriği hakkında düşündüklerimi aktarmak istiyorum. İstanbul'a göçmüş ve bu kentte tutunabilmek adına bozacılık, yoğurtçuluk, pilavcılık, tahsildarlık, büfecilik, otopark bekçiliği gibi çok çeşitli işlerle uğraşmış, zaman zaman olumlu sonuçlar almış ama çoğunlukla kentin kendisini zora sokması sonucunda boyun eğmek durumunda kalmış ve buna rağmen İstanbul sokaklarında olmaktan hatta bu sokaklarda kafasındaki tuhaflığı sorgulamaktan vazgeçemeyen bir adam Mevlut. Hayatında olup biten her ne varsa sokaklarda boza satarken kafasında hiç susmadığını okurken dahi anlayabiliyorsunuz. Bu kimi zaman şehirde var olabilme kaygısı, kimi zaman şehrin eskisi gibi var olamıyor oluşunun kaygısı, kimi zaman aşkı, kimi zaman ailesi, kimi zaman arkadaşları ve akrabaları hakkında olabiliyor.
Kafamda Bir Tuhaflık'ın yükseldiği nokta Mevlut'un aşık olması ve hasbelkader gerçekleşen bir evlilikle hayatının gidişatını değiştirdiği zaman. Bu kitap size aslında aşkın dilden dökülenle mi yoksa yürekten yükselenle mi gerçekleştiğini sorgulatıyor. Roman boyunca süren gelgitlerle, iç hesaplaşmalar, kıskançlıklar, pişmanlıklar ve elbette tesadüflerle aşka ve sevgiye bambaşka bir bakış açısı sunuyor. Bu süreç içerisinde bir bakıyorsunuz bu aşkla alakalı olarak Mevlut'un kafasında ne kadar tuhaflık varsa sizin kafanızda da yankılanmaya başlıyor. Aşk seçilen ve tercih edilen bir şey midir; yoksa hayatın size sunduğu ya da bir takım oyunlarla başınıza getirilmiş bir şey mi? Tahmin ediyorum ki romanı bitirip kitabı karşınıza aldığınızda bir tarafı seçmiş ve benimsemiş olacaksınız.
Orhan Pamuk muazzam aşk hikayelerinin yanında bu döneme ait kentleşme ve dönüşme adına çok önemli tespitler sunuyor ve manzaralar çiziyor. Herkesin dilinde olan ''gecekondulaşma hikayeleri'' bu kitapla birlikte bir efsane olmaktan çıkıp dile dökülüyor sanki. Eğer ilgileniyorsanız ve merak ediyorsanız; iç göçlerle, gecekondulaşma süreci ve rant kavgaları hakkında, siyasi-sosyal ortam ve hukuksal süreç hakkında birçok şey okuyacaksınız. Kenti kent yapan şeyin ne olduğunu sorgularken bulacaksınız kendinizi. Çok uzun zamandır böyle var olduğunu sandığınız ve böyle göründüğünü düşündüğünüz şehrin aslında çok yakın bir zamana kadar bambaşka bir yüzü olduğunu fark edeceksiniz.
Bütün bu çerçevenin yanı sıra, toplumsal cinsiyet tespitine ve özellikle kadınların kent hayatında var olabilmelerinden nasıl korkulduğuna ve sözde ''özünü'' korumasına nasıl itina edildiğine dair birçok ipucu bulacaksınız. Hem kente ayak uydurması beklenen hem de aslında gelenekselliklerinden kopmamaları istenen denge unsuru olarak görülen kadınların nasıl da kontrol ve denetim altına alındıklarını ve bu önlerine çekilen setin şehri kadınlar için nasıl daha efsunlu ve gizemli hale getirdiğini okuyacaksınız.
Roman boyunca karakterlerin isimleriyle başlayan kısımlarda birinci ağızdan hikayeleri ve yorumlamaları okuyabilmek benim için son derece akıcılık sağlayan ve gerçekliği artıran bir unsurdu. Bunun yanı sıra zaman zaman yazarın sizi yönlendirdiğini ve sizinle konuştuğunu hissetmenize rağmen hikayeden kopma ve yabancılaşma gibi bir durum söz konusu olmadı. Bu da elbette ki Orhan Pamuk'un muazzam kalemi ve dehası sayesinde diye düşünüyorum. Anlatılan hikaye son derece sürükleyici olmasına rağmen, içeriği bence çok dolu ve yoğun olması sebebiyle okumayı bitirmek benim için biraz zaman aldı.
Eğer Kafamda Bir Tuhaflık'ı okuyacak olursanız benim yazdıklarımdan-daha doğrusu yazabildiklerimden- çok daha fazla şey anlattığını ve hissettirdiğini göreceksiniz. Çünkü bu kadar dolu bir kitabı tam anlamıyla aktarabilmek imkansız; bu nedenle bir an önce edinip okumanızı tavsiye ediyor ve romandan bir alıntıyla yazımı noktalıyorum: Ama İstanbul bir köy değildi. Şehirde tanımadığı bir kadını takip ettiğini sandığın kişi, aslında Mevlut gibi kafasında önemli düşünceler taşıyan ve ileride büyük işler başaracak biri de çıkabilirdi. İnsan şehirde kalabalık içinde yalnız olabilirdi ve şehri şehir yapan şey de zaten kalabalık içinde kafasındaki tuhaflığı saklayabilme imkanıydı (Pamuk 2015:98).
Çok merak ettim gerçekten kitabı, ilk fırsatta okumaya başlicam. Hayırlı olsun bu arada, yeni önerileri bekliyoruz
YanıtlaSil