16 Şubat 2016 Salı

Kavim / Ahmet Ümit

Kavim ilk sayfasından son sayfasına dek heyecan ve merak ile okunan, son derece akıcı ve dopdolu bir kitap. Eğer bir kitabı seçerken amacınız salt kurguyu okumak değilse, aynı zamanda belli konular ile ilgili bilgi sahibi olmak ve fikir edinmek istiyorsanız Ahmet Ümit'in kitapları tam size göre diyebilirim. Kitabı bitirdiğinizde çok iyi bir polisiye roman okumanın dışında belleğinizde bir dolu bilgi biriktirmiş oluyorsunuz. Şahsen çok bilgi sunan kitaplardan pek hoşlanmamama rağmen, şüphesiz Ahmet Ümit bu işi o kadar iyi yapıyor ki Kavim'i de öncekiler gibi zevkle ve keyifle okudum.

Ahmet Ümit'in kitaplarını alırken genelde cep boyu almayı tercih ediyorum çünkü kitapların içeriğinin zenginliği ve hikayenin uzunluğu sebebiyle bir solukta okunacak kitaplar değiller. Öte yandan başladığınız andan itibaren sizi etkisi altına öyle alıyor ki, elinizden de bırakamıyorsunuz. Bu nedenle gün içinde boş kaldığım her anı okuyarak değerlendirmeyi tercih ediyorum. Otobüste, ders aralarında ya da birini beklerken okuyabilmek için de küçük boy kitaba sahip olmak daha mantıklı oluyor. Kavim'i de Everest Yayınları'ndan çıkmış 532 sayfalık küçük boy kitaptan okudum.

Kitabın içeriğinden söz edecek olursak, Kavim dini simgeler kullanılarak işlenmiş bir cinayetle başlıyor. Kiliselerde kullanılan kokular, sapında haç olan bir bıçak ve altı kanla çizilmiş cümlelerin olduğu kutsal kitap. Bu enteresan cinayetle başlayan hikaye elbette ki bununla sınırlı kalmıyor ve hızlı gelişen ama nefesinizi tutarak okuduğunuz gelişmeler ile ilerliyor. Ahmet Ümit her zamanki gibi tam da yolun sonu artık dediğiniz anda köşeden öyle bir dönüyor ki, adeta hızına hız katıyor. Kitabın içeriği hakkında çok ipucu vermek istemiyorum ancak kitap süresince Hıristiyanlık, Süryanilik, Nusayrilik ve hatta Rumlar, Türkler, Kürtler hakkında birçok şey öğreneceksiniz. Ben okurken sıklıkla kitabı bırakmış ve internetten araştırma yaparken buldum kendimi, eğer siz de benim gibi bu konular hakkında çok donanımlı değilseniz muhakkak merakınız körüklenecektir.

Evet muazzam bir polisiye roman okuyorsunuz, evet Hıristiyanlık başta olmak üzere belli alanlarda bilgi sahibi oluyorsunuz ama kitabı bitirdiğinizde bu kurgunun bir derdi olduğunu da anlıyorsunuz. Üzerinde yaşadığımız bu topraklar yüzyıllardır ne hikayeler, ne toplumlar, ne kültürler yaşatmış. Çoğumuz sadece günümüzü baz alarak okusak da bu toprakları, geriye dönüp baktığımızda öyle kalabalık ki... Bu zenginliğe şaşırsa mı insan, yoksa nasıl da unutmuşuz diye üzülse mi bilemiyor. Ahmet Ümit de şahane kalemiyle o unutulmaya yüz tutmuş kültürlerinden birine ışık tutuyor; daha rahat görebilelim diye. Okuyanlara bu topraktaki Hıristiyanlık kökleriyle yüzleşme fırsatı sunuyor.

Bir mekan üzerinde var olan dinamiklerle, yaşanmışlıklarla, hikayelerle ve insanlarla var olabiliyorsa, bugün bu ülkeye yaptığımız korkunç bir haksızlıktır. Onca uygarlığın, topluluğun, kültürün, adetin, geleneğin, inancın önüne koca bir set çekip sınırları çizilmiş davranışlar ve kültürlerle yaşamak -hatta yaşamak zorunda kalmak- belki de bize yapılmış en büyük haksızlıktır.

Ahmet Ümit'in Sarıkamış'ta yaşamını yitirmiş asker dedesine ithaf ettiği Kavim'i bana önceki kitaplarında da olduğu gibi geç kalmışlık hissi verdi. Her Ahmet Ümit kitabında ''Neden daha önce okumadım ki?'' diyorum, bu yüzden daha fazla geç kalmadan mutlaka Kavim'i okuyun derim.


1 Şubat 2016 Pazartesi

Gollik / Hayko Bağdat

Kitabı bitirdiğimden beri aklımda hem söyleyecek binlerce şey var hem de ne söylersem söyleyeyim eksik kalacakmış hissi. Hayko Bağdat hayatından hikayeler ve anlarla her şeyi öyle güzel aktarmış ki, belli mesajlar ve fikirler okumuyorsunuz; hissediyorsunuz.

Bir önceki kitabı olan Salyangoz'da yarım bıraktığı tadı Gollik ile tamamlamış diye düşünüyorum. Ben Salyangoz'u olduğu gibi Gollik'i de bir solukta elimden hiç bırakmadan bir kerede okudum. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi Hayko Bağdat'ın sanki konuşuyormuş, sizinle sohbet ediyormuş gibi yazması. Büyük yazar olma çabası içine düşüp karmaşık, zor  ve çoğu zaman anlaşılmaz yollara girmek yerine, okumuyor da dinliyor havası yaratabilmesi bence muazzam bir başarı. Açıkçası ben de o sohbeti yarım bırakamadığımdan bir solukta bitirdim kitabı. Ayrıca kitaba hayatının en önemli anları ve insanları ile alakalı fotoğrafları eklemesi de çok hoşuma gitti ve bu sohbet havasını kuvvetlendirdi diye düşünüyorum. Evet, kitabı bir solukta bitirebiliyorsunuz ancak etkisinden öyle bir solukta kurtulamıyorsunuz. Ben her kitabı bitirdiğimde onu karşıma alıp biraz düşünürüm, inanın Gollik ile bayağıdır bakışıyoruz.

Hayko Bağdat zaman zaman gülümseterek ve zaman zaman gözlerinizi dolduracak derecede hüzünlendirerek aslında 'öteki' dediğimiz şeyin ne kadar anlamsız ve saçma bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyor. Okurken 'ideal' ve 'öteki' kavramlarının aslında üretilmiş şeylerden ibaret olduğunu bir kez daha fark ettim. Empati duygunuzu körükleyecek ve  bakış açınızın başını döndürecek şeyler anlatıyor, aslında sadece hatıralarından bahsediyor gibi olsa da. Zaten işin yükselme noktası da burası; Hayko Bağdat tüm bunları ''gollik'' hallerini anlatırken bize hissettiriyor.
Bugüne kadar yapılmış ''Aslında hepimiz kardeşiz.'' ya da ''Benim de Ermeni arkadaşım var abi.'' klişelerinin dışına çıkıp bambaşka bir havayla üretilmiş ideal tiplerin ve üretilmiş ötekilerin kesiştiği noktaları ve hatta bazen birbirlerine sırt çevirişlerini anlatıyor. Bunları yaparken kız isteme hikayesinden de, Ahmet Kaya ile olan anısından da askerliğinden de kesitler sunuyor bize.

Bu kadar övgüden sonra illa ki eleştirecek bir şey bulmam gerekirse, ben kitap kapaklarına yazarın fotoğrafının konulmasını şık bulanlardan değilim ne yazık ki. Bir tane daha kitap gelirse- ki umarım gelir- daha ilginç ve değişik bir kapakla karşılaşmayı isterim doğrusu.

İnkılap Yayınevi'nden çıkmış olan 142 sayfalık bu kitap sizi hem güldürecek hem üzecek hem de gerçekten düşündürecek. Mutlaka okuyup kendinize düşünmek için o süreyi verin derim.